Powered By Blogger

29 Aralık 2010 Çarşamba

SONBAHAR..



Baharların kısa sürüp keskin mevsim geçişleri yaşanan bir kentte, tadına doyamadığımız bir ılımanlık durumu  . Bütün sanatsal ürünlerde hüznün neredeyse eş anlamlısı sayılan bir turunculuk ve kahveye dönüşme biçimi. Doğanın, insanın ve sanki cansız nesnelerin bile uykudan önceki mahmurluk halinin tiyatro sahnesi.

İlkokulda mevsim tablosunu ezberler iken hep şöyle bir sıralama tekrarlanırdı. ‘’İlkbahar, yaz, sonbahar,kış’’. Oysa ki takvimsel anlamda başlangıcımız kış, yani yeni yıl kışın geliyor. Ancak doğanın bize verdiği başlangıç mesajı her zaman ilkbahar’ı başlangıç olarak kabul etmek üzerine olmuş ve birçok toplumda da bütün başlangıçlar bahar ile beraber kutlanmış. Nevruz/Newroz/Yeni gün/Paskalya/Hıdrellez gibi. Ancak nerdeyse okullara şartlanmış, öğretmen, öğrenci veli üçgenine dönüşmüş hayatımızda asıl yıl başlangıcı Sonbahardır. 2010 – 2011 dönemi başlangıcı ile umutlarımızı asıl yeşerten mevsimdir kendileri. Yeni defter, kalem, kitap alırken en güzellerini seçmek ve buna bu yıl her şey daha güzel olacak, yeni bir başlangıç yapacağım diyebilmek için bahane yarata bilmek durumudur. Haziran ayında ayrıldığımız tüm dost ve arkadaşlarımızı yeniden görebilmek için en güzel andır. Tüm özlemlere parkların yardım ve yataklık yaptığı, üç aydır burnumuzda tüten sevgililerin utana sıkıla elini tutmaya çalışmaktır. Şimdi nasıldır bilmem ama eski öğrencilerde bütünlemeye kalıp öğretmenler kurur kararı ile geçmek için dua veya yalakalık etmektir. Belki lale, sümbül, gül devri değil ama başka açıdan Akademik umutlarımızın tazelenme devridir. 

Aslında son bahar en çok eylül ile anlam kazanır ve en çok eylül ile tanımlanır.’’Hani tabiî ki ilk aydır ilk göz ağrısıdır’’dersiniz belki. Başlangıç olmanın verdiği avantajın dışında bir şeydir bu. Hani bütün kâğıt mendillere selpak deriz ya, ya da bütün tıraş bıçakları jilet’tir. İşte öyle bir şey eylül, sonbahardır.

Süryaniler ‘’Aylül’’ derler yani üzüm ayı, bağbozumunun tam zamanı . Üzüm suyunun kendini bakterilere teslim edip beklide en güzel içeceğe dönüştüğü aydır yani. Latince ‘’Septem’’ yani ‘’Yedi’’ teriminden türetilen, ‘’September’’demektedir tüm İngilizce konuşan halklarda. Yedinci aya karşılık gelen eski Roma takviminden kalma bir alışkanlık ile dokuzuncu ayı yaşasak bile aynı biçimde devam etmiştir.

Biz kuzeyliler dünyayı anlarken veya anlamlandırırken hep kendi tarafımızdan bakarız, yada beklide kürenin güney kısmı da bizim gibi bakmakta. Eylül aslında yalnızca bir sonbahar ayı değil dünyanın tersi küresinde ilkbahar dönemine karşılık geliyor. Yani bizim Mart ayın da ne oluyor ise onlar oluyor, doğaya, insanlara hayvanlara, bitkilere. Sevgili güneşimiz yaklaşık olarak aynı açıyla düşmesine rağmen eylül marttan en az on beş derece kadar daha sıcaktır. Eylül mirasyedi bir yüksek zümre beyefendisidir. Yazdan kalanın taşıyıcısıdır. Toprağın, taşın, suyun son noktaya kadar ısısına sahip olmasıdır. Yazdan kalan ile hava atmasıdır, son baharın tüm aylarına.

Bütün müstakil mahallelerde sokak aralarına serilen açkılar üzerinde dolmalık patlıcan yada salçalık biber ayıklamaktır komşular ile. Kötü niyetin zehirlemesidir bazen tüm ahaliyi masum dedikodularda. Akşamları eve sarhoş gelen, başka mahallenin delikanlıları ile göz göze gelen, kocasından yediği okkalı bir tokatla yüzüz gözü şiş gezenin ayıplanmaya çalışılmasıdır, kolektif bir iş ve çene gücü ile.

İlk yağmurdur, aylardan sonra gelen bütün aç kalmışlara. Yağmurun altında yürüye bilmektir ıslanıp ama üşümeden, Yazdan kalan tüm tozun çamura dönüşmesidir, kenar mahallelerdeki sokak aralarında.  Doğru olanın herkese aynı anlama gelmemesi gibi bir şeydir. Pamuğa zaradır mesela ama zeytine can. Doğanın bütün çelişkilerine bir göstergedir.

Dışarıya çıkar iken bir hırka almaktır üstüne, mevsimlik denilen bir giyinme tarzıdır. Mevsim sonu indirimlere bir türlü düşmeyen adı üstünde mevsimlik olan yerini de, fiyatını da hep koruyabilmektir. Sokaklarda özgürce dolaşabilmektir gündüz gözü bizim gibi sıcaktan kavrulan coğrafyalarda.

Kömür satıcılarının önünden geçerken sinirden  dişlerini sıkabilmektir. Yalnızca kredi kartına yapılan taksitlerde, limiti uygun kartlar bulmaya çalışmaktır eşten dosttan. Ülkemizin dört bir yanında kömür çıkarken ve ölürken madenlerde işçilerimiz. Dağlarımız, ormanlarımız parçalanırken aç gözlü girişimciler tarafından. Rusya ya Güney Afrika ya muhtaç olmuş dövize endeksli beklentilerdir. Daire başına en bin beş yüz lira’dır.


Dünyanın hatırı sayılır biçimde ısınmaya başladığı yüzyılımızın son çeyreğinde, daha da belirginleşen bir biçimde iki mevsime doğru giderken ve tüm baharları kaybetmeye başlamışken yeryüzü, bize hatırlattığı tüm güzellikleri ile bir başka güzeldir sonbahar. Ancak bu bahar belki de  yaşayacağımız son bahar….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder