Powered By Blogger

29 Aralık 2010 Çarşamba

SINIR


Bir başkasının bitiği yerde başlamak ya da birini, bir yeri diğerinden ayırmak. Bazen bir çizgi, tel örgü veya zihinlerde oluşan ötekilik duygusu.

İnsanoğlu olarak ilkokula başladığımız günlerden beri hemen hemen her yerde karşımıza iki çeşit harita çıkar. Türkiye Fiziki ve Siyasi haritaları. Fiziki demek doğanın belirlediği, çizdiği, kısıtladığı bir olgu. Ama iş Siyasiye gelince, işin içerisine biz giriyoruz ki maalesef her şeyi ile doğaya ters. Sınırlar tamamen yapay ve izafi. Çok nadir olarak yerşekileri ayırıyor iki yüzden fazla ülkeyi. Hepimiz Afrika Siyasi haritasına bakmışızdır. Sınırları cetvellerle çizilmiş, bir gün birde bakılmış ki karşı köyün kabilesi ayrı bir ülke yapılmış. Belki kız alınıp verilmiş ya da hayvan otlatılırmış karşı yaylalarda. Ama bir günde diğer taraf yada öteki olmuşsunuz. Geçmek istemişsinizdir, eskiden sizde olana belge istemişlerdir. Garibinize gitmiştir. Doğanın verdiğini bir gecede cetveller ile elinizden almaları.

İnsan yabancı bir ülkeye gittiğinde sınırda başlıyor her şeyi ile ülke. Sınırıyla, görevlisi ile özeni ile düzeni ile karşılıyor sizi, sınırdakiler. Aslında ne garip değil mi? Bir adımla değişiyor her şey, sanki başka bir canlı grubu yaşıyormuşçasına, yasalar, düzen, yönetim, duvarlardaki büyük resimler, gönlere çekilen farklı renkte simgeler. Her şey ne kadarda doğal ama yinede bir garip gelmiştir bana hep. Başka memleketlerin başka başka halleri. Bakın adetler ya da yaşam biçimlerine bir şey demiyorum. Çünkü onları üreten ya da farklılaştıran doğanı ta kendisi. Bırakın Dünyayı aynı ülke içerisinde bile bu farklılıklara rastlamak ne güzeldir. Ancak işte iş bir birine benzer olanı ayırmaya gelince o zaman insanın içi acıyor ve o zaman sınır gerçek anlamda sınırlayan oluyor. Sizden olanı ötekileştirmek gibi bir çaba halini alıyor ve işte o zaman her şeyin bittiği yere varılıyor.

Tarafsız bölge diye bir şey var, kara sınırıyla ayrılan ülkelerde bazen mayınlı bazen de uçsuz bucaksız, bakımsız sahipsiz. Diğer ülkeler arasında bu sınırın kilometresel bir ölçütü var mıdır? bilmem ama beni en çok şaşırtan yerlerden birisi Suriye ile Lübnan arasındaki tarafsız bölgenin uzunluğu idi. Nerede ise on km den uzun olan bu bölgede herhangi bir yerleşme veya bir iktisadi teşebbüs doğal olarak yok. Sahipsizlik bitki örtüsü de dahil tüm yüzeye adeta sinmiş ya da biz öyle görüyoruz. Belki de doğa için en iyisi de odur beklide biz yokken yaşadığı milyarlarca yılın hazını böyle alıyordur. Ve bir gün tüm yeryüzünde görmek istiyordur bu aidiyetsizlik duygusunu.

İmparatorluk toplumları çağında sanki daha güzelmiş her şey, daha az sınır ve sınırlar daha doğal. Tarih öğretmelerimiz anlatırlardı hep bilmem ne devleti ötekini de alınca çöle kadar uzandı ve doğal sınırlarına ulaşmış oldu, diye.  Düşünsenize yaşadığınız toprakları ya koca bir okyanus bitiriyor ya da gökyüzüne kadar uzanmış bir dağ. İsteseniz de daha ötesi yok. Gözünüzü bürüse de toprak hırsı yapacak pek bir şey yok. Bazen insanın şu Fransız Devrimine kahredesi geliyor ya da Wilson ilkelerine. Neymiş efendim milletler kendi kaderini kendi belirlemeliymiş. Yan yana yaşayan herkesin kaderlerini beraber belirlemesine olan yoğun inancım ile bu ifadeye kesinlik ile katılmıyorum. Bir insan topluluğunu yalnızca kendisinden olanı sevmesi ve diğerini sınırlar ile kendisinden uzak tutması insanlığımızın ulaştığı şu yüksek teknoji birikimi çağında aklı başında olan her insana garip gelmelidir diye düşünüyorum.

Geçen haftalarda İspanya da Bask özerk bölgesin de ayrılma talebiyle milyonlarca insan olaysız bir gösteri gerçekleştirdi. Sanırım talep dünyanın geri kalanı ile aynı Batının yani egemen yönün, doğuyu sömürmesi. Barselona gibi dünya güzeli bir kentin Katalanlar tarafında kalması tüm İspanyolların hoşuna gitmeyecektir. Ancak başka bir millette bile yaşanması ayrılığın ve bölünmesi yeryüzünün insanın canını sıkıyor. Ve insan kendine şu soruyu soruyor ‘’ Ne olacak yani işin sonu, Yunan şehir devletleri gibi mi? yaşayacağız her kabile ayrı bir kent.’’ Masalarda olur ya bir zamanlar ülkenin birinde diye başlar. Ve bütün masallara yetecek kadar ülke vardır. Derebeylik şatolarında yaşayan her halk bir ülke ve yalnızca masalarda kalması bir temenni.

Bu paragraf son olsun bu haftaya ama sınır olasın lütfen benim ve okuyucunun adına yalnızca bir kahve ya da çay molası uzunluğunda. Eskiden kısacık oturup gitmeye ‘’ Bir cıgara içimliği uğradı gitti’’ derlerdi. Sigara içmiyorum ama tekrar görüşmek en büyük arzu olsa gerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder