Powered By Blogger

17 Aralık 2010 Cuma

MAHALLE



Günümüzden yaklaşık on bin yıl önce ilk insan yerleşmeleri ile başlamış mahalle kavramı. Tarih ve kazıbilimciler neolitik demektedirler efendim bu döneme.  O dönemde farkında mıdırlar bilmem ama beraber yaşayabilme ve birbirine katlanabilme sanatının en küçük birimidir, mahalle. Ve bu kültürün ilk ve önemli temsilcileri de yaşadığımız topraklarda ortaya çıkmış. Çatalhöyük, Trioya, Alişar ve daha niceleri…

Mahalle kültürü, şehirleşmenin getirdiği bütün yabancılaşmalara karşı bulduğumuz kırsal karşı koyuşumuzdur. Filmlerde gördüğümüz sakin, bakımlı, düzenli ve huzurlu Amerikan kasabalarına paralel geliştirdiğimiz gayet duygusal biçimde büyüyen, çarpık kentleşmemizin oyun sahnesidir.

Aynı mahallenin çocuğu olma durumu vardır, ya da sokak kardeşliği. her şeyden önce bacıdır karşı komşumuzun kızı. Bazen bütün mahallenin namusu bizim kolumuzun kanadımızın altındadır. Bazen de namussuzluğumuzun bedelini bütün mahalle öder.

Siyasete atılma çabamızın başlangıç basamağıdır, genellikle. Yarışmaktır kıyasıya, Kasap Hüseyin’le, Fırıncı Mehmet ya da Terzi Mikail’le. Dükkânının sağ üst köşesine tabelanın tam altına asabilmektir. Bilmeme ne mahallesi Muhtarı Abdullah bilmem neyi. Bazen bu yolla müşteri çekebilmektir, bazen üç kuruş devlet maaşı bazen de forsuyla taşıya bilmek içindir, beylik tabancasını devletin. Mahalleliye şirin görünmektir esas olan saçarlını boyatmaktır en işlek berberin üstteki gözden ırak katında. Her gün kravat takmak ve tıraş olmaktır.    

Büyük alış veriş merkezleri yetmezmiş gibi her köşe başında türeyen BİM ‘lere, Şok’lara ve çeşitli EXPRESLER’ karşı kahraman mahalle bakkalını koruyabilmektir. Belki hafta sonu alışverişi olmasa da en azından ekmeği, sigarayı ve gazeteyi oradan almaya çalışmaktır. Hızla eriyen orta sınıfın kendisi gibi ortada kalmaya çalışan sınıfa küçük bir destek olma çabasıdır.

Bu arada evimizin balkonunda oturup yaz’ın son demlerini yaşayıp ve bu haftaki köşenin taslağını düşünürken ana caddeden büyük bir gürültü ile geçen arabaya da bende uyandırdığı duygular için teşekkür ederim. Hepimiz canımız ciğerimiz İlyas Salman ile Şener Şen’in ‘’Çiçek Abbas’’ filmini defalarca izlemişizdir. Oradaki Havalı korna sesinin aynısını arabasında çalan sevgili sürücümüz. Geceyi yırtan bir ses ile birkaç defa beni geçmişe götürdüğü için bence büyük bir alkışı hak etmektedir.

Ülkemizde yıllar önce yaşanıp biten ancak günümüzde çok kötü taklitlerinin kaldığı mahalle kültürünü ne güzel anlatırdı ‘’o’’ dönem filmleri. Büyük bir bağlılık ile birleşmiş her türlü sosyal olaya ve sorumluluğa hazır ve nazır bir yaşam biçimi. Okuldan eve gelen bir çocuğun annesini evde bulamayınca karnını doyurduğu ya da anahtarın emanet edildiği sıcacık ortamlar. Evdeki yemeği beğenmediğimizde çalacak zil sesi ile birlikte gelecek yemeği bekleyebilme umudu.

Karşı mahalleye gazozuna maça gidip de hem maçı kaybedip hem de üstüne güzel bir dayak yiyebilmenin ironisini yaşamaktır. Plastik top ile yapılan antrenmanlardan sonra meşin yuvarlağa dokunabilme şansıdır. Hala boş kalabilmiş bir arsada aylık, misket yada uzun eşek oynayabilme ayrıcalığıdır. Arsanın rant değerini düşürebilmek için çocuksal çabalardır.

Kapının önüne bir açkı açıp çay demlemek ve bütün mahalleyi baştan başa elin kıçında dolaşabilme özgürlüğüdür. Bütün havadisleri bilen ve mahalleyi aslında bir arda tutan mahalle berberi ile dertleşip. Kahvedeki akranlara kağıtta ve okeyde haddini bildirmektir.

Bütün geçmişte kalan güzel duyguların en küçük yapı birimidir, demiştik aileyi bile bir arada tutabilen büyük ve sürekli bir mekanizma.
Bir zamanlar masum gençlerimizi zalim saldırılardan koruyup evinde konuk eden pembe yanaklı hanım efendilerin mekanı.
 Haklı bildiğini ispiyonlamayan aksine haklıyı polise ve jandarmaya bile vermeyen babayiğitler ocağı.

 Bütün toplumsal dönüşümlerimizde olduğu gibi hızla kirlene ve moda deyim ile pembesi gidip tozu kalan çelişkiler mabedimiz. Kendinden olmayanı hızla dışlayan ve aynılaştıran çarkın dişlileri. Konser, sergi, açılış ya da sanatla ilgili hiçbir şeyi hazmedemeyen içi tıka basa doldurulmuş tahammülsüz işkembe. Birlikte hareket edip birlikte hareket eden her şeyi yok etmeye programlanmış robotik düzen. İstanbul’da yapılan NATO toplantılarını protesto ederken polisten kaçan gençleri köşelerde sıkıştırıp döven ve ‘’Bizde Amarikaya karşıyız fakat bunlar camlarımızı gırıy’’ diyen çıkarcı çevre. Gittikleri her küçük şehirde dövülen, hırpalanan tutuklu yakınlarına saldıran güruh.

Endişelenme ey yurdum insanı, sayın büyüğümüz açıkladı; ‘’MAHALLE BASKISI bitti, yaşasın MAHALLE BASKINI’’.

1 yorum:

  1. Okurken geçmişim film karesi gibi geçti önümden.Gerçekten bir mahalle olgusu oluşmuş benliğimize bilsekte,bilmesekte;anlasakta anlamasakta...Teşekkürler

    YanıtlaSil