Powered By Blogger

17 Aralık 2010 Cuma

GİTMEK…



İnsanoğlu kendini bildi bileli gitmek çözümün en kolay parçası olmuş. Ve ‘’gidip te dönmemek var’’ diye ayrılmış., beraber bildiklerinden. Birde bakılmış ki her kim ortadan kaybolmuş ise anlaşılmış ki, çözüm yakındır yanlış gidene.

‘’Aslında giden değildir, kalandır asıl giden’’ diyor. Bir düşünür, eşyanın tabiatıyla ilgili bir durum galiba. Gitmek ile kalmak aynı şeye dönüşüyor. Ama her giden ve gitmek için bahane arayan aslında kendisini de yanında götürdüğü için hiçbir yere gidemiyor. Bu gidiş yalnızca mekân değiştirmek ve yeni başlangıçlar ile aynı sona varmanın ertelenmiş hali şeklini alıyor. Yeni olan iyidir, heyecanlıdır, umutludur. Ama hep aynı taşa takılıp düşmekte var hayat ta ve cebimizde taşıdığımız çakıl taşları yeni başlangıçlarımızın inatçı kayalıklarına dönüşüyor. Ve her giden aslında bırakılana benziyor. Kalanda, gidenden doğan hayal kırıklığını dizerek tesbih tesbih yeni bir ben oluşturuyor ki asıl giden o oluyor galiba.

Hepimizin gitmek için bir bahanesi var hayatta, bazen askere gitmek bazen ne olursa olsun bir üniversiteye, bazen kısa bir tatile gitmek ya da yıllardır özlemini çekilene gitmek. Gitmek bir öncelik halidir çoğumuza dönmek en son düşünülecek şey. Dönülecektir elbet ama önce gitmek gerekir bilinmeyene.

Bazen gitmek mekândan ayrı bir şeydir. Aynı mekândasınızdır ama gitmişsinizdir. Aklın yer değiştirmesi hali olsa gerek. Gidememe tutsaklığına beynimizin bulduğu en kolay çözüm yolu. Belki de eli işte gözü oynaşta olabilme özgürlüğü.

Birileri kayar gider hayatımızdan, şimdi olup ta bir daha olmayacak mısın’ın soru haline muhataptır. Bir taşın yerinden oynaması gibidir. Başka taşlar ile dolabilecek yerdir ama sizin buna ne enerjiniz vardır nede isteğiniz. Bazen sevgilidir, bazen dost, akran, arkadaş, yoldaş. Gitmesen olmaz mı diyecek olursunuz. O kadar güvenirsizin ki aklına, anlayışına her halde gitmeli ki söylemiştir dersiniz kendi içinize. Bir kopuş yok oluş gibidir her gidiş. Ve içinizden bir türkü tutturursunuz ‘’ Ölüm Allahın emri de, ayrılık olmasaydı.’’ Eskiden filmlerde olurdu birileri giderdi. Bu gidiş aslında büyük ölçüde bir yanlış anlaşılmanın doğurduğu bir mecburiyet halidir. Bir taraf bilir mutlaka yanlış giden bir şey olduğunu ama susar, yinede giden bir şeylerden habersiz ya da kalan habersiz yine de gidilir. ‘’Gitme dur o öyle değil’’ diyemez kalan. Her seferinde ‘’kardeşim söylesene gitmesin işte böyle böyle oldu desene ‘’diye bağırırsınız ekrana ama filmdir ya öyle kalır. Kendi kendinize düşünürsünüz var mıdır? Böyle hayatlar diye. Zaman geçer birde bakmışınız ki hayatınız bir film karesine dönüşmüştür..

Bazıları aslında sırf yolda olmak için gider. Aslolan nereye ya da niye gittiği değil, gitmektir. Ve nasıl olsa kürkçü dükkânına geri dönülecektir. Kaçmaktır bazen gitmek bir kötü niyet halidir. Asıl amacın gizlenmesi için kamufle ya da maske durumudur. Bazen de kalmaya yüzü olmamak insan içine çıkamamak durumunun sonucudur.

Aslında en kısa yoldur diye başlamıştık yazıya ama çoğunlukla gidebilmekte bir erdemdir. Gidebilmek, şiddetli geçimsizlik yaşamak hali gibidir. Hele yarın yada gelecek ay olsunda bak nasıl gideceğim ve terk edip yeni bir sayfa açacağım tüm kirlenmişlikleri diyip. Her seferin boynun büküp olduğun yerde dönüp durma halidir.

Yol diye bir şey yoktur gidersen yol olur demiş, Asyalı bir düşünür. Hepimizin belki önüne açılmış yollar vardır hayatta. Demiştim ya gidebilmek de bir cesaret halidir. Önemli olan ya gitmek ya da sapa sağlam durabilmektir bulunduğun noktada. Ama en güzeli sessiz sedasız hiç yaygara yapmadan gidebilmektir. Birde bakmışsınız ki yok olmuşsunuz, durumunda olmaktır.

Gitmek en basit çözümdür. genellikle ama gitmeyi bir koşul olarak sunmak ise en basit insanlık halidir galiba.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder