Powered By Blogger

29 Aralık 2010 Çarşamba

KIŞ..


Günlerdir beklediğimiz ve her fırsatta kafamızı göğe kaldırarak olanca ciddiyetimizle; ‘’Yok yok bu sene kış, mış geleceği  ‘’ diye serzeniş gösterilerimize rağmen sonunda geldi. Geldi ve olanca kudretiyle kendini hissettirdi. Aslında biz onu hava bültenlerinde ‘’ Yurdumuz Balkanlardan gelen soğuk ve yağışlı havanın etkisine girecektir’’ cümleleri ile tanırdık ama o önce bu sefer Batı’dan geldi. Ve hoş geldi. Günlerce yağdırdığı yağmurlar ile bizi epeyce ıslatarak, başımızda gayet nemli bir yere sahip oldu.
Eskiler ‘’kış doksan gün, on gün karakış, kırk gün Zemheri, kırk günde zahmeti’’ derler. Bu yazı yazılırken karakışın içindeymişiz. Siz  okuduğunuz günlerde ise zemheri başlıyor efendim. Yani güneş ışınları Güney Yarı Küreye en dik bize ise en eğik haliyle düşmeye başlar ki buda bize soğuk, güneylilere sıcak zamanlar demek.

 Oldukça uzun ve sıcak bir dönem geçirdiğimiz yazdan sonra büyük bir özlem ile beklediğimiz üşüme duygusu geldi kapımıza dayandı. Aslında insan oğlu ne kadar da maymun iştahlı. Rahatlık battı bize, sonunda yağmur, çamur, donma riski, nezle grip ve bilumum solunum yolları hastalıkları gibi çileler artık hayatımızın bir parçası. Bundan da usanıp, bekleyeceğiz cemreleri yada yine eskilerin söylemiyle, Arabın devenin karnından çıkmasını.
Artık kömür kalorifer ile iyice ısıttığımız, sıcacık evlerimize sığınma zamanı. Bitti artık parklarda eğleşmeler yada kitle halinde gittiğimiz ormanlar, ağaç gölgeleri altında iştahla yemeler içmeler. Şimdi artık tabiatı ya da yapay cennetlerimizi kendi haline bırakma zamanı. Beklide doğaya yaptığımız onca eziyetten sonra onlarında istediği buydu ve beklide en çok sevinen onlar olacak bu duruma. Artık zamanın efendisi uzun karanlıklar. Ve bu geceler boyunca kendimize, ailemize kalabilme halleri.
Bütün mevsimlerin beklide en ikiyüzlüsüdür kış. İnsanlar arası sınıf farklarının en derin yaşandığı zaman dilimidir. İki yüzlüdür, çünkü; kimimize göre bütün odaları sımsıcak yuvamızda, kestane kebap yapabilmektir. Sarılmaktır içi kürklü montlarımıza ve güvenle basabilmektir yere su geçirmeyen ayakkabılarımızla. Olanca şiddetine ile yağan yağmur damlalarına, camdan kayıp giden su taneleri gibi bakarak  romantizm ile yaklaşmaktır. Camları, koltukları ve içi iyice ısıtılmış dört çekerli arabalarımızda sağa sola su sıçratma lüksüdür. Yada diğer yüzünden bakanlar için sobanın yalnızca bir odada yandığı, çoluk çocuk genç yaşlı bütün kuşakların birbirine kaynaştığı en fazla yirmi metre kareye sıkışıp kalma halidir. Televizyon izlemek, ders çalışmak, kavga etmek, yemek yemek gibi tüm eylemlerin aynı mekana sığdırılmaya çalışılması çabasıdır. Diğer odaya geçerek iklim değiştire bilme beceridir. Çatının damlaması, uzun dolmuş/otobüs kuyrukları, üzerine su sıçrama riski, delik ayakkabılar ve yerinden oynayan kaldırım karolarının kurduğu tuzaklara düşmeden bir yerlere vara bilme çabasıdır. Kimi için sefa, kimisine göre cefadır. Ve bu yüzden ikiyüzlüdür.

Çok sevdiğim bir köşe yazarı, ‘’ kış iki kişiliktir’’ diyor. Sevdiğine sımsıkı sarıla bilme ayrıcalığıdır. Sizden önce birinin yatağı ısıtabilme olasılığıdır. Sabahları kalın yorganların altından, dışarıya çıkamaya çalışma cesaretidir. Yalnızlığa duyulan nefrettir. ‘’Bu yazda evlenemedik ya kör olsun bu bekârlık hali’’ diye söylenip. Yaza geldiğinde haline şükretme değişkenliğidir.

Daha kar yağacak, sabah uyanınca pencereden sonsuz beyazlığa bakacak ve beklide umutla gülümseyeceğiz. Özellikle eğitim – öğretim camiası için kulakları dikip radyodan televizyondan, ‘’Şehrimizde tüm ilk ve öğretim kurumları bilmem kaç gün tatil edilmiştir’’ cümlesini beklemektir. Şahsen en sevdiğim tatildir kar tatilleri. Bütün diğer tatil günlerinin aksine hesapsızdır. Birden bire gelir ve bütün planları alt üst eder. Bütün zamanımızı planlayarak geçirdiğimiz günümüz dünyasına ansızın inen bir ne yapacağını bilememe durumudur. Yine ikiyüzlüdür ama esnaf için zaten dar olan zamanda işlerin kesilmesidir. Tüketimin sekteye uğramasıdır. Daha çok tüket ki mutlu olasın ve bizde daha çok üretelim anlayışına inen keskin bir baltadır. Yollardan greyderlerin karları kaldırım kenarlarına itmesi, işgüzar dükkân sahiplerinin ise kürekle geri yola atması çelişkisidir. Alışveriş merkezlerine gün doğmasıdır. İşsiz güçsüz, emekli, genç, yaşlı herkesim için sıcacık ortamlarda vitrinlere anlamsız anlamsız bakma zamanıdır. Sıcak bir çay içip bütün günü bitire bilme becerisidir. Ama işin en zoru tüm sokak hayvanları içindir ki, açlıktır bir yerlere sığına bilme çabasıdır. Balkonlarda yer bulmaya çalışırken ev sahibinin hışmına uğramaktır.

Aslında yazılacak çok şeydir. Ama yazmaktan ziyade zorda olsa keyfini çıkarmaya çabasıdır. Nede olsa dört mevsimi belirgin olarak yaşadığımız cennet vatanımızda, acısıyla, tatlısıyla yaşamaya çalışmaktır. Ve uzun güneşli baharlar hayal etmektir. Hepimize bol kazançlı bereketli günler dileyip uzun uykulara ve rüyalara yatma zamanıdır.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder