Powered By Blogger

5 Ocak 2011 Çarşamba

SU..


Oksijen ve Hidrojenden oluşan, sıvı durumunda bulunan, kokusuz, renksiz ve tatsız maddeye su denir. Dünya yüzeyinin %71'i Suyla kaplıdır. Dünyadaki suların yaklaşık %97 si Okyanuslarda bulunmaktadır. %2.4'ü buzul ya da kardır. %0.6 lık dilimi ise Göller ve nehirlere aittir. Su yerkürede değişik hallerde bulunur: su buharı, (bulutlar), su (denizler, göller), buz (kar, dolu, buzullar) gibi. Su sürekli olarak su döngüsü olarak bilinen döngü içinde değişik fiziksel hallere dönüşür.

Su, medeniyetin başlamasında birincil etmendir. Öyle ki günümüzden 6.000 yıl önce Sümerler, Mezopotamya'da Fırat ve Dicle nehirlerinden faydalanarak ilk sulu tarımı yapmışlar ve uygarlığı başlatmışlardır. Aynı şekilde Mısırlılar da Nil sayesinde birçok alanda gelişme gösterirken, Çin ve Hint medeniyetlerinin kökeni de nehirlere bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Denize kıyısı olan büyük Göl ve nehirlere sahip kentler gelişirken, Orta Doğu ve Kuzey Afrika gibi suyun az bulunduğu yerler ise tarih sahnesindeki yerlerini çok geç almışlardır

Hayatı başlattığı kadar yeryüzünde yaşanan birçok probleminde kaynağıdır su. Hem komşularımız hem de uzak diyarlardaki birçok ülke su sorunundan muzdarip. Suriye ile aramızda sınır aşan sular  açısından sorunlar var mesela. Çok yakın bir zamana kadar Suriye, Beka vadisi bizim için en büyük koz olarak kullanılıyordu. İsrail’in çevresindeki birçok ülke ile Golan tepelerindeki su kaynakları yüzünden çok önemli gerginlikleri yaşanmakta. Bulgaristan ile Meriç nehrinin su miktarının azaltılması ya da herhangi bir sel olayında kapakların açılması ile ilgili anlaşmazlıklarımız var.

Aslında yalınızca nehirlerde değil su ile ilgili sorunlar. Boğazlar, kanallar, önemli geçiş yolları ya da kıta sahanlıkları, kıyısı olan birçok toplumun başının belası. Panama ile A.B.D. , Mısır ile İngiltere  deniz geçişleri hakkında önemli sürtüşmeler yaşamaktalar kendimizi bildik bileli. Yine doğduğum günden beri suyun karşı kıyısı var bizim için, denize döktüğümüz ve o denizde hak iddia eden halklar. Deniz hâkimiyetini on iki mile çıkarmaya çalışan ve her fırsatta birbirimize karşı silahlandığımız öteki ülke. Bütün milli maçlarda yenmekten en çok keyif aldığımız yenilince milli şuurumuzun zedelendiği Yunanlılar. Yıllarca birlikte kürek çektiğimiz sularda uzunca zamandır her ikimizin de üretmediği ve aynı yerden satın aldığı aynı model silahlarla bir birimize ne bulursak çekmekteyiz. Anadolu da başkasının şeyi ile gerdeğe girmek diye müstesna bir laf vardır ve aslında halimizi en iyi özetleyen deyimsel bir durumdur.

Birde bazı toplumlar kendi içlerinde bile suyun öteki yanını yaşarlar, Yaşadığımız kent var örneğin, geçen yüz yılın ortalarına kadar bizden daha doğuda kalan toplumlardan ayırmış bizi Fırat, ta ki köprü yapılıncaya kadar. O yüzden kültürümüz Güneydoğudan ziyade güneye Halep ‘e daha yakın. Suyun öte yanına dair kuruduğumuz düşler genellikle kesintili ve tek taraflı. Belki de hep uzak kaldığımızdandır, çekilen tüm acılara tepkisiz kalışımız. Öteki dediğimize daha da abartarak, ‘’ git öte’’ demeye çalışmamızın sırrı budur.

Aslında çok geniş bir kavram şu suyun öte yanı meselesi mesela, okyanus ötesi diye bir terimimiz var son yıllarda. Sanki yeniymiş gibi ülkemize dair alınan karaların başka yerlerden gelmesi. Yâda yerine oturmamış demokrasimize yapılan müdahaleler, bizim adımıza alınan kararlar. Yıllardır bütün cesareti ile yazan ve yazdıkça öldürülen aydınlarımızın söyledikleri şeyler aslında Wikileaks belgelerinden pek de farklı değil. Ama işin acı yanı, azıcık ucundan gösteren bu belgelerin ifade ettiklerinin uyandırdığı toplumsal bilincin, bu kadar can elden giderken uykuya dalması. Aslında beklide çok normaldir su hakkında çok sorun yaşanması üç tarafı su ile çevrilmiş cennet vatanımızda. Üç tarafımızdan söz açılınca, balıklarımız tükeniyormuş efendim. Balık ithal eden bir ülke olmuşuz, yasak ve yersiz zamanlarda avlanıyormuşuz. Tehlikenin farkında olmalıymışız sanki tehlikenin farkında olunca bir şeyler yapacakmışız gibi. Biz kara toplumuyuz her şeye rağmen, hala Orta Asya’dan gelen genlerimiz hüküm sürüyor tüm benliğimizde. Göçebeyiz hala, lafa gelince her şey yapacağımız tüm vatan topraklarımız talan ediliyor ve sanki bir gün göçüp başka bir diyara göç edecekmiş gibi geliyor bana. Tarım arazilerimiz şehirleşiyor, hayvanlarımız yetmiyor ve şimdide balıklarımız. Tıpkı günümüzden on bin yıl öncesi gibi git, tüket, bitir ve yeni yerde rızkını ara. Bir insanın yaşadığı yeri sevmesi onun değerini bilmek değil sanki onu sadece sömürmek gibi geliyor çoğunluğumuza.

Biz enerji fakiri bir ülkeyiz efendim ve gelişmekte olmaktayız. Bizim gibi birçok ülke gibi daha çok enerjiye ihtiyacımız var. Petrolümüz az, doğalgazımız yok, kömürümüzün kalitesi düşük yani enerji dedin mi, dışa bağımlıyız. Öyleyse kur her akan suyun başına bir baraj ya da ne kadar dere var ise inşa et bir hidroelektrik santral. Ne de olsa sudan başka neyimiz var. Hiç rüzgâr esmiyor ülkemiz de ve güneşe hasretiz toplumca. Türkiye’nin bugünlerde en önemli meselesi hidroelektrik santraller, kısa adıyla HES’ler. Enerjide dışa bağımlılığa çare olarak bir politika olarak belirlenen HES’ler, bugün Anadolu toprakları üzerindeki neredeyse tüm irili ufaklı dereler üzerine yapılması planlanmış durumda. ‘Su akar Türk bakar’ anlayışının geride kaldığına kanaat getiren bürokratlar, suyun boşa akmaması için 2006 sonrasında tüm akarsuların 49 yıllık kullanım hakkını özel şirketlere kiraladı. Derelerin yatakları değiştirildi, şantiye sahaları kuruldu, ağaçlar kesildi, dağların içine kilometrelerce tüneller kazıldı, çıkan hafriyatlar ise dere yataklarına boşaltıldı. Sular enerji ürütmek için tünellere hapsedildi.

Gazeteci Mahmut Hamsici ‘’Dereler ve İsyanlar’’ adlı eserinde Anadolu insanının hidro elektrik santrallere karşı verdiği mücadeleyi binlerce kilometre yol kat ederek, mücadeleyi ilk ağızdan sunuyor. Kitaptan aynen bir kesit sunuyorum yazının geri kalanında. ‘’
Rize Gürsu’da cami çeşmesinin yanında vatandaşlarla sohbet ederken seksen bir yaşında bir teyze Hamsici’nin bulunduğu yere usulca sokulur. Sabiha teyze, “Kim bu, Hes çi mu? der. Hamsici’nun durumu izah etmesiyle Sabiha teyze biraz sakinleşir ancak düşüncelerini açıklamaktan da geri kalmaz: “İnan pencerenin oradan, camdan bakiyorum, kim gelecek, kim geçecek diye. Ha pu deremiz 80 yıldır gür gür akıyor. Bu köyün ismi de Gürsu köyüdür. Eyi dinleyin. Şimdi pu dereyi getirup de hangi pakan, paşpakan satacak? 80 senedir ben pu dereye bakılıyorum. Anasina, avradina s….mayin bana?
Sabiha teyze, ‘çevreci tip’ değil, hele ‘PKKlı’ hiç değil. Kimseden de ‘rüşvet’ aldığı yok. Anadolu’nun pek çok yerindeki köylü kadınlar, erkekler gibi hayatında ilk kez katıldığı mitinglerde, protesto gösterilerinde ‘HES’lere Hayır’ diyor, ‘Sular özgür aksın’ diye haykırıyor. Anadolu topraklarında o sular yüzyıllarca özgürce aktı. Pırakun sular gönlünce aksun…
 ‘’
BİRLEŞMİŞ MİLLETLERE (BM) GÖRE DÜNYA SU GERÇEKLERİ
  • Yeryüzünün %70’i su, bunun %97,5’i tuzlu su ve %2,5’i taze su. Geri kalan taze suyun, %2.14’ü buzullarda, binde 6’sı yeraltı, binde 0,9’u yüzey suyudur.
  • Kirli suların açtığı hastalıklardan her yıl 2,2 milyon insan ölüyor, her 8 saniyede bir bebek can veriyor.
  • Kirli su kurbanlarının çoğu gelişmekte olan ülkelerde. 1.2 milyar insanın içecek suyu yok.
  • Dünya nüfusunun üçte birinin, 2,4 milyar insanın, su arıtma tesisi yok.
  • Son yüzyılda dünya nüfusu 2 kat, su tüketimi ise 6 kat artmıştır.
  • Kalkınmakta olan ülkelerde sanayi atıklarının %70’i, kanalizasyonun %90’ı doğrudan su kaynaklarına verilmektedir.
  • Dünya nüfusunun %40’ı su sıkıntısı çekmektedir.
  • Ortalama 2 milyon ton atık her Gün nehirlere, Göllere ve derelere atılmaktadır.
  • 1 lt atık su, 8 lt temiz su kirletmektedir.
  • Dünyada ortalama 12000 m3 kirlenmiş su var. Kirlenme engellenmezse 2050’debu kirlilik 18000 m3’lük temiz suyun kaybedilmesine neden olacaktır.
  • Dünya tarım alanlarının %70’i çölleşme tehlikesi altında.

2 yorum:

  1. Hep şunu düşünmüşümdür.Neden petrol!..Başka şeyler yokmu kardeşim neden petrole bağlı kalıyorsunuz.Neden yabancı ülkelere enerji satmak yerine enerji satın alıyorsunuz.Adamlar gelgitten bile para kazanmayı başarabiliyorlarken biz,aynı anda 4 mevsimi yaşayan bir ülke neden bunu başaramıyor!Rüzgar,Güneş,Hidroelektrik vs vs...Bunlardan bile devasa enerjiler üretebiliriz ama bizimkiler hala türban peşindeler.Anlayabilene aşk olsun...

    YanıtlaSil
  2. Bu yazıda herşey anlatılıyor.Teşekkürler

    YanıtlaSil