Powered By Blogger

19 Ocak 2011 Çarşamba

DİKTATÖR

Diktatörlük, herhangi bir kurum, yazılı ya da yazılı olmayan yasal düzenlemeler veya başka bir sosyal ve/veya politik faktör tarafından sınırlanmamış bir liderliğin mutlak yönetimidir. Doğal olarak bu lidere de diktatör denilmektedir. Toplum bilim açısından bakıldığında, tarihsel süreç boyunca çeşitli diktatörlük biçimleri yaşanmış ve hala demokrasinin tam olarak oturmadığı ülkelerde seçimle başa gelenlerin bile zamanla seçilmiş diktatörlere dönüştüğü görülmektedir. Gelin önce çeşitli toplumlarda yaşanmış ve yaşanmakta olan diktatörlük biçimlerine kısaca bakalım.
Totalitarizm, Nazizm, Faşizm ve Sovyet Komünizminde örneklenen, tek bir partinin egemenliği altında, her tür siyasi, ekonomik ve toplumsal faaliyetin devlet tarafından düzenlendiği ve muhalefetin baskı altında tutulduğu ve ezildiği, özgürlüğe yer bırakmayan siyasi yönetim tarzına denilmektedir. Gerek Hitler gerek Mussolini ve Stalin tarafından uygulanan bakışları farklıda olsa zamanla aynı amaca hizmet eden bu yönetim biçimlerinde, tek bir lider ve ya partinin toplum ile ilgili tüm kararları alıp genellikle şiddet yolu ile uyguladığı görülmektedir. Özellikle II. Dünya savaşı öncesi ve sırasında yaşanan insanlığın yüzünde hala kara bir leke olarak duran uygulamalar ve kararlar bu yönetim biçiminin ne kadar kanlı bir organizasyona dönüştüğünü bize göstermektedir.
 Monarşi bir hükümdarın devlet başkanı olduğu bir yönetim biçimidir. Saltanatın bir başka adıdır. Bu hükümdar, Türkçede kral, imparator, şah, padişah, prens, emir gibi çeşitli adlar alabilir. Bir monarşiyi diğer yönetim biçimlerinden ayıran en önemli özellik, devlet başkanının bu yetkiyi yaşamı boyunca elinde bulundurmasıdır. Monarşi, yüzyıllar boyu, dünyada en yaygın yönetim biçimiydi. Bunlar çoğu zaman, geleneksel tanı­ma en yakın, tanrısal hakka dayanan monarşilerdi: prens, iktidarı tek ba­şına elinde tutardı ve Tanrı'dan başka kimseye hesap vermek zorunda de­ğildi, çünkü otoritesini ondan aldığına inanılıyordu.  Bir beylik olarak ortaya çıkan Osmanlı devletinin ve onu yöneten zümrenin zamanla halifelik makamını ele geçirmesi ya da uzunca dönem Avrupa toplumlarında kurulan devletlerin papa ile güçlü bağlar kurması bu gücün kullanımı ile ilgili önemli sonuçlar doğurmuştur.
Teokrasi: Dine dayalı yönetim biçimini tanımlamak için kullanılan terim . Daha doğru bir anlatımla, dini otorite organlarının siyasi otorite organları yerine devlet idaresini elde tuttuğu devlet biçimidir. Her ne kadar farklı algılanış biçimleri ve yorumları mevcut olsa da, teokrasi en yalın anlamda "devlet işlerinden bir tür ruhban sınıfının sorumlu olduğu ve devlet işlerinin dini temellere dayandırılmaya çalışıldığı sistem" olarak tanımlanabilir. Din kurallarının geçerli olduğu sistem olan teokraside, kurallar ya dini kuralların aynısıdır, ya bunlardan büyük ölçüde etkilenmiştir ya da dini kurallarla çelişik olsa dahi dini temellere dayandırılır veya meşrutiyet için dayandırılması gerekir. Toplumsal yapı, hukuki yorumlar, eğitim ve kişisel hak ve özgürlükler dini kurallara göre uygulanır... Günümüzde, Vatikan, Suudi Arabistan ve İran böyle yönetilmektedir.
Aslında ne adla adlandırılırsa adlandırılsın birçok yönetim biçimi zamanla kişisel hırsların ve rüyaların kontrolüne girmekte ve diktatörlük denilen azgın canavarın pençesine düşmektedir. Demokrasi ile yönetildiğini düşünen ülkelerde bile birkaç dönem üst üste seçilen devlet başkanları gerek parti içinde gerekse ülke genelinde oluşturdukları psikolojik baskı ile kendi monarşilerini kurabilmektedirler. Bir çok Afrika ve Arap ülkesinde sözde seçimleri başarı ile geçen ve ne hikmetse babadan oğla bile devredilen seçim zincirlerinde günümüz sultanları kendilerini göstermektedirler. Nede olsa yönetme kabiliyeti genler ile ilgili bir şeydir ve o aile yaratıcı güç tarafından özenle bu görev için yaratılmıştır.
Dünyanın gittiği yere kafa yoran ve bu gidişten ciddi endişeler duyan bir çok aklı başında insan geçen hafta oldukça sarsıcı bir haber ile güne başladı. Ekonomik anlamda bir çok Arap/Afrika ülkelerine örnek gösterilen Tunus’ta halk yirmi üç yıldır ülkeyi demir bir yumruk ile yöneten Bin Aliyi iktidardan indirmeyi başardı. Adına yasemin devrimi denilen ve aslında yer yer kontrolden çıkan bu halk ayaklanması hala diktatörlük ile yönetilen bir çok Arap ülkesi tarafından endişe ile karşılandı. Ülkelerinden sürülen bir çok orta sınıf Arap aydının özellikle sosyal paylaşım siteleri üzerinden yaydığı özgürlük bildirileri ve gazete yazıları kendilerinin bir sürü olmadığına inanan öğrenci toplulukları birleştiğinde ortaya kimsenin tahmin etmediği bir rüzgâr ortaya çıktı. Her devrim bir kaos ortamı yaratır ama yerine oturduğunda her şey inançlı yüreklerin oluşturduğu yeni bir toplum düzeni herkes tarafından görülür.

Artık dünyayı yöneten tüm demokratik veya anti demokratik güçler şu gerçeğin farkına varmalıdır. Dünya sizin yandaş gazetelerinizde ya da yayın organlarınızda gösterdiğiniz gibi değil. Ve bu gezegen adına internet denilen asla kontrol edemeyeceğiniz bir güce sahip. Adına sosyal paylaşım ağları denilen sitelerde yalnızca anlamsız pop parçaları ve garip görünümlü Apaçiler yayınlanmıyor. Artık dileyen herkes düşüncelerini ve tepkilerini buralardan özgürce ifade edebiliyor. Beklide Çin ve Suriye gibi korku cumhuriyetlerinde ve yakın zamana kadar ülkemizde bazı paylaşım sitelerinin yasaklanması bu yüzden.

1 yorum:

  1. kapitalist sistemin hakim olduğu ülkelerde asla halkın kendi seçtiği sandığı kişiler iktidar olamaz.sermayenin emperyalist işbirlikçilerin seçtiği kişiler iktidar a sahip olur.buda bir kısım sermaye sahibi a kişiyi diğerleri b kişi destekler gbi bir sonucu ortdan kaldırır.sermayenin tekbir maşası olur.çünkü sermaye shiplerin farklı çıkarları olamaz.farklı kişiler olmaz.gazete televizyon vb yayın kuruluşları yine sistem içerisinden sermayenin reklamları ile büyümekte ve kendi payına düşeni almakdadır.canlı yayın sırasında yuhlama seslerine ^eyvah eyvah^ tgazetecinin tepkisini bu yüzden duymakdayız.iktidar olan maşa yerini korumak papanın tacı alıp başka bir maşa ya takmasndan korktuğu için devletin tüm birimlerini başta iletişim orgnları ele geçirip egemenliğini kalıcı,muhaliflerinin takipcisi olmak zorundadır.sistem e muhalif olanlar ise aynı sistemin medyası tarafından ajan,teröist,vatansız ,çekiçci balyozcu gbi komik ama birbirleri ile tutarlı haberlerle halka sunmaktatırlar...m.şahin.hocm bitmedi bu konuyu bn sonlandıramadım en güzel siz özetlemişsiniz::)

    YanıtlaSil