Powered By Blogger

23 Şubat 2011 Çarşamba

CEMRE..

Cemre, kelime karşılığı olarak kor halindeki ateş anlamına gelmektedir. Diğer bir anlamı ise, Müslümanların hac sırasında Mina vadisinde attığı taşlardan meydana gelen yığındır. Divan şairlerinin, cemre zamanlarında baharın gelmesi dolayısıyla, önemli kişilere yazdıkları övgü şiirleri de Cemreviye olarak bilinmektedir. Meteorolojik bir olay olarak bilinen cemre ise takvimlerde ilkbahardan önce birer hafta aralıkla havaya, suya ve toprağa düştüğü inanılan ısıtıcı (ısıl) güç veya sıcaklık yükselmesi olarak tanımlanır.

Bazı kaynaklara göre, cemre sözcüğüyle adlandırılan sayılı günlerin, takvim klimatolojisine nasıl girdiği bilinememektedir. Cemrelerin, yılın 180 gün süren soğuk yarısı olarak ayırt edilen Kasım döneminin 100. gününden sonra, sıcaklığın yükselmesiyle ilgili gözlem birikimini, kora benzetilen bir enerji kaynağıyla açıklama düşüncesinden kaynaklandığı söylenebilir. Birinci Cemrenin 20 Şubatta havaya, İkinci Cemrenin 27 Şubatta suya, Üçüncü Cemrenin 6 Mart’ta (artık yıllarda 5 Mart) toprağa düştüğü varsayılır.
Birinci cemre geçtiğimiz hafta içerisinde düştü ve muhtemelen siz bu yazıyı okurken ikincisi de suya düşmüş olacak. Neredeyse uzun bir sonbahar havasında yaşadığımız kışın sonuna gelmiş bulunmaktayız durum itibariyle. Akdeniz vari bir iklimime gidiyoruz, kanımca. Hepimizin kış kışlığını bilmeli sözü boğazımızda düğümlendi kaldı. Sanki hiç kimse gelen bahara karşı heyecan duymuyor gibime geliyor. Bütün toplum düşen cemreleri değil de gelecek olan baharın ve yazın ne kadar bereketsiz/verimsiz olacağından dem vurmakta.

 Malum gelişmekte olan bir ülkenin gelişmekte olan bir şehrinde yaşıyoruz efendim. Tüm gelişmekte olan toplumlar biraz bilimsel kafadan yoksun ve daha çok gösteriş budalası bir hava takınıp durmaktayız. Belki de şehrimizin Konya, Kayseri, Denizli ve Bursa gibi şehirlerin sosyolojik yapısına bu kadar benziyor olması bunun en doğru kanıtıdır. Bilen bilmeyen ki daha çok bilmeyen tüm ağızlar, yıllarca sonra öğrendikleri şeyleri birkaç hafta ağızlarında sakız kıvamına soktuktan sonra bir daha alamamak üzere uygun bir zemine atıp uzaklaşırlar. Bu aralar favori kelimemiz ‘’Küresel ısınma’’ bir çoğumuz meteorolog yada iklim bilimci, kimimize göre; İklimimizi bu barajlar mahvetti. Bir başkası için tüm günahların sorumlusu, küresel ısınma daha da ileri gidip ozonu delenler suçlanmalı diyenler oluyor. Kent halkı olarak kullandığımız yüksek oranda kömürle ve iki yüz metre uzağa bile yürüyerek gitmeye üşenen tavırla küresel ısınmaya büyük katkılar yaparken ve çocuklarımızı tamamen bu bilinçten uzak yetiştirirken, böyle cümleler ile spor yorumcuları edasına girmemiz, herhalde sonradan görmeliğimizin en büyük kanıtı. Ne diyelim belki bir gün bizde muasır medeniyetler seviyesine ulaşır ve bilim denen şu deneysel dünyaya bodoslama bir dalış yaparız. Yâda tüm tartışmalardan uzaklaşır, Şubat çıkmadan bir sürpriz yapıp bir de bakmışız ki bembeyaz bir örtüye bürünmüşüz bu hafta.

Cemre sanırım geleneksel terminolojimize Orta Asya kültürümüzden, Şamanist geleneklerimizden girmiş bir kavram. Kendimi bildim bileli benim için hep mistik bir yönü vardır. Umut ya da yeni bir fikir gibidir. Yüreğimize ya da zihnimize düşen. Bir tohum gibidir, toprağa ya da rahim’e bırakılan. Yenilenmek gibidir, canlanmaktır. Çatlayıp çıkmaktır metrelerce derinlikten dışarıya. Tıpkı yeniden canlanan yaşama sevinci gibi önce kalbimize sonra aklımıza takılıp kalan. En son toprağa düşmek gibidir tüm yaşayan organizmalara.

Ortadoğu halklarının kalbine bir cemre düştü yaşadığımız şu günlerde. Önce kalplerine düştü sonra tüm öfke samimiyetleri ile zihinlerine. Meydanları doldurdular olanca güçleri ile ve sağanak olup yağdılar yıllarca kendilerini uyutan karakışa inat. Tüm adını demokrasi ile süslemiş baskıcı rejimler bir bir yıkılıyor, domino taşları misali. Ve tüm insani değerlere inanmış yürekler heyecanla düşecek son cemreyi bekliyor bütün insanlık adına. Adına demokrasi dediğimiz bu son cemreye, tüm topraklara düşecek ve umutla yeşerecek. Bütün bu öfke ve inancın yaratığı bilinç ile sömürüden uzak kendi kaderlerini tayin ettikleri ve insanca/ hakça bölüştükleri son cemreye.

Ne diyeyim bir son söz yerine, Antep ağzından bir deyiş ile ‘’appiside bizim ileri demokrasimize’’. Yada şiirsel bir söylem ile ‘’ Belki şehre bir film gelir, bir güzel akşam olur, iklim değişir Akdeniz olur, hadi gülümse…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder