Powered By Blogger

16 Mart 2011 Çarşamba

Zümrüdüanka

Anka, Tuğrul, Anka-yi mugrip, Huma Kuşu, Devlet Kuşu, Batı kültürlerinde ise Phoenix adlarıyla anılır. Adı uzun boynu veya boynundaki beyaz halkadan gelir. Her hayvandan bir iz taşıyan, rengârenk, tüylü yüzü ile insana benzeyen mitolojik bir hayvandır.  Daima tektir ve erkektir. Ömrünün sonu yaklaştığında bahar ağacı yapraklarından yaptığı yuvasını ateşe verip kendini yakarak,  kendi küllerinden yeniden dünyaya gelir. Batı’ da milattan önce V y.y.’dan  itibaren mitolojik anlatımları başlayan Anka kuşu Hıristiyanlıkta yeniden dirilmenin sembollerinden biri olarak görülmüştür. Araplar arasında Anka hikâyesi Semender ile karıştırılır. Semender de bazen kuş olarak tasvir edilir. İran mitolojisinde adı Simurg ve yeri Kaf dağıdır. Hem ruhun ölmezliğinin hem de yeni yılın simgesel hali olarak da düşünülür.

Bütün kültürlerde kendi küllerinden yeniden doğmak ile tasvirleşen bu kuş, hayatın hem biyolojik hem de zihinsel çevriminin en güzel ifadesi olmuştur. İnsanoğlunun gerek ulusal olarak gerekse bireysel olarak düştüğü en zor durumdan bile çıkabilme yeteneği ile simgeleşmiştir. Gençlik dönemlerimizde seyrettiğimiz Rocky filmleri gibi bir şeydir, Anka kuşu olmak.  Yediği bütün yumruklara ve bazen de yenilgilere rağmen sil baştan başlamaktır hayata ve dövüşe.

Geçtiğimiz hafta içerisinde Japonya’da gelmiş geçmiş en büyük deprem ve tsunami dalgalarından birisi oluştu. Gerek depremin gerekse dalgaların yaptığı yıkıcı etki ve doğanın bu karşı konulamaz gücü karşısındaki bir şeyler yapamama durumu hepimizi bir şeyleri tekrar düşünme ye itti. Belki de her ülke bizim muhteşem basınımızdaki gibi olabilecek senaryoları kendi ülkelerine uyarladı durdu. Kelli felli uzmanlar çıktı televizyon ekranlarına ülkemizdeki riskleri anlattılar. ‘’Aslında her canlı kendi ölümüne ağlarmış bir başkası öldüğünde’’ sözünü doğruladılar.

Son yüz yıllık tarihinde beşten fazla büyük deprem ve iki tane atom bombası yıkımı yaşayan Japonya, Kaf dağının arkasındaki uzak bir ülke gibi bir şey. Uluslar arası emperyalizmin en büyük aktörlerinden birisi olan bu ulus, kendi küllerinden yeniden doğmanın da dünyadaki en güzel örneği. İkinci dünya savaşı sonrası bütün ekonomik, politik ve askeri ambargolara rağmen dünyanın ilk üç ülkesinden birisi olmak ve bunu doğal kaynaklarının kısıtlılığına rağmen başarmak ya Anka kuşu mucizesine inanmak ya da bir ulusun çabasına hayran olmaktır.

Cihana hükmetmiş koca bir imparatorluğun evlatları olmak ile övünen, biz muhteşem yüzyılın torunları. Kurtuluş savaşı ile kendi küllerinden yeniden doğmaya çalışan bir ulusun evlatları olarak kendi Anka kuşumuzu ne kadar oluşturduğumuz kocaman bir soru kafamızda. Yıllardır her ulusal coşkumuzda bağıra çağıra söylediğimiz ‘’onuncu yıl marşına’’ konu olmuş, ilk yıllarımız dışında ne kadar büyük bir güç olduk ya da neler katabildik şu bilimsel hayata bilemiyorum. Aslında cevabı sporumuzda, bilimimizde, eğitim sistemimizde, ekonomimizde, demokrasimizde, seçim sistemimizde ya da hepsini kapsayan kendini bile kandırmayı başara bilen beynimizde saklı.

Adına ister Nevruz ister Newroz isterse Ekinoks günü deyin doğanın kendi küllerinden tekrar doğduğu ve bizi buna müthiş ölçüde teşvik ettiği Mart’ın yirmi birinin hepinize kutlu bir doğum olmasını dilerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder