Powered By Blogger

15 Mart 2011 Salı

GÜÇ...

Birim zamanda yapılan işin hapım hızına güç, harcanılan çabaya ise enerji denilmektedir. Fizik biliminde kullanılan en yaygın güç birimleri, Newton, Watt ya da beygir gücüdür.

 İnsanoğlu yerleşik yaşam kültürü ile birlikte artık toplayıcı konumdan üretici konuma geçince nerede akşam, orada sabah alışkanlıkları da bitmiş. Yan gelip yatmaktan çalışır durumda bulunca kendini, doğal olarak işin kolayını bulmak için uğraşıp durmuş. Önce uzunca bir süre evcilleştirdiği hayvanları olaya ortak etmiş. Ürettikçe tüketen bir toplum olma yolunda hızla ilerleyince işin içerisine makineler girmiş ki üretim coşmuş. O gün bu gündür gücünü harcayacak bir yer bulamayan insanoğlu ya spor salonlarına koşmuş ya çeşitli oyunlar icat etmiş ya da birbirini dövüp durmuş.

            Güç bazen paraya sahip olmaktır. İncecik pazularına, sıskaca bedenine ve korkak bir yüreğine rağmen büyük bir gururla bakabilme lüksüdür, çevrendekilere. Sen benim kim olduğumu biliyor musundur? Sen uzaklaşıp gittikten sonra adamlarının halletmesidir bütün kirli işleri.

            Bazen silaha sahip olmaktır güç. Tüm yırtıcılar içerisinde bizi besin zincirinin en tepesine taşıyan donanımdır. Etçil ve otçul dünyamızda bütün türler hızla yok olup giderken bizim hızla artmamızın altındaki sihirli güçtür. Bütün Uzakdoğu sporlarını etkisiz kılan uzaktan her şeyi halletme becerisidir.

            Bazen güç cinsiyettir, erkeklikten gelen ayrıcalıktır. Yaradılıştan bu yana aile denen çekirdek yapının devamlılığı için gerekli bir koruyucudur. Haktır, hukuktur, bilendir. Ekonomisi kötü giden orta ya da alt sınıf halkın ekmek getireni ve kuralı koyanıdır kendince.  Geleneksel Türk aile yapısının ürünü olan ve erkek çocuklarına sağlanan sınırsız özgürlük ile beslenen çocuk yetiştirme tarzımız, toplumsal buhranlar ile birleştiğinde sonun da elleri silahlı ve bıçaklı canavarlar yarattı. Kocasından uzun zamandan beri şiddet gören ve artık canına tak edip boşanma talebinde bulunan birçok kadın birer birer öldürülüyor. Kendisini güçlü gören kocaları ya da sevgilileri tarafından.

            Demokrasi denilen mekanizmayı işler kılan donanımlardan en önemlisi herhangi bir neden ile güçlü olanın güçsüz olan üzerine kurduğu baskıyı engelleye bilmektir. Ama herkes için eşit ölçüde yaşama hakkına sahip olmasını ön gören kurallar zinciri her şeyi ile insan uygulamalarında bitiyor. Kafamızda oluşturduğumuz devlet kavramı kendisini her zaman erkek olarak görmüş olmalı ki işlenen kadın cinayetlerinde hiçbir zaman yeterli cezalar verilmiyor. Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesi, kasten adama öldürme için ağırlaştırılmış müebbet hapsi veriyor. Ama mahkemeler, TCK’ın 29. maddesindeki ‘’haksız tahrik indirimini’’ devreye sokarak kadın cinayetlerine indirim uygulamaya devam ediyor. Töre cinayetleri serisine şimdide şehirli yaşamımızın getirdiği kıskançlık ve aşk cinayetleri eklenerek ‘’haksız tahrik indirimiyle’’ ataerkil yapılar yeniden üretiliyor. Cinayetten sonra ifadesi alınan ya da mahkemede savunma veren neredeyse bütün katiller sözleşmiş gibi hep aynı cevabı veriyor, erkek kimliklerinin ‘’tahrik edildiğini’’ söylüyorlar.

Ve kadın cinayetlerini’’namus cinayeti’’ olarak tanımlayan/kabullenen toplumsal bellek, kadını kendi ölümüne davetiye çıkaran kişi olarak görüyor. Mardin de onlarca kişinin tecavüzüne uğrayan daha reşit bile olmamış kız çocuğunun faillerine ancak birkaç yıl ceza veren zihniyet ile kadın cinayetlerini cezalandırmaya çalışan kafa her ne kadar kendisinin farklı yere koysa da, Selçuk Üniversitesinde ahkam kesen akademisyen bozuntusundan farklı değildir. Sonuç itibariyle erkekleri ağır biçimde tahrik eden de kadındır, tacize yol açan tecavüze davetiye çıkaranda. Bizim salyalı erkek ağızlarımızın ve yıllardır bastırdığımız libidomuzun olayda hiç rolü yoktur.

Haftayı doğruluğuna pek inanmadığım bir trajik komik bir haber ile kapatalım. ‘’Öldürdüğü eşini yeni yaptırdığı evin temeline gömen adam, sorgusu sırasında polise ; Evi benim üzerime yap demişti, bende yaptım demiş.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder